2 Mayıs 2011 Pazartesi

TAŞINDIK !



Yeni web adresim http://umutsuziskadini.com/
Bundan böyle blogspot'a herhangi bir yazı eklemeyi düşünmüyorum. Tekrar blogumun kapatılmasıyla, "Bu siteye erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir" uyarısıyla karşılaşmak istemiyorum.

Diğer siteye beklerim :o)

Okuduğunuz ve takip ettiğiniz için sonsuz teşekkürler!

Umutsuz İş Kadını

31 Ocak 2011 Pazartesi

"Bana dokunmayan bin yıl yaşasın"cı, balık hafızalı bir milletiz biz...

Hayat zor mu gerçekten yoksa biz mi zorlaştırıyoruz? Adil olmadığı kesin. Ama bazen kimimize rahat batıyor sanki; size de öyle gelmiyor mu?

Bazı insanlar, diğerleriyle karşılaştırıldıklarında terazinin ağır basan kefesinde dünyaya geliyor. Diğer kefedekiler çok daha fazla problemle başa çıkmak zorunda kalabiliyor. Kimisi çok fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geliyor, kimisi çok zengin. Kimi dünya güzeli olarak doğarken bir diğeri çirkin ya da ne bileyim engelli olarak doğabiliyor. Kimisi tacizci bir babanın, kimisi de kızını satan bir annenin çocuğu olabiliyor şans bu ya.

Peki ne yapmak lâzım? Özellikle terazinin ağır basan kefesinde doğmuş olmanın bize verdiği artılardan mümkün olduğu kadar yararlanmak var tabii. O tamam. Ama kendimizi diğer kefedekilerin yerine koyup “Ya onların başına gelenler benim başıma gelseydi?” diye düşünmek gerekmez mi? Onlara yardım etmek, yanlarında olduğumuzu hatırlatmak, destek olmak, empati kurmak...? Bu ülkede en büyük eksiğin empati olduğunun farkında değil miyiz hâlâ?

Memleketimde her şey o kadar çabuk unutuluyor ki; hızına yetişmek mümkün değil hiçbir şeyin. Daha geçen güne kadar Hrant Dink’i, Uğur Mumcu’yu konuşuyorduk. Hepimiz facebook’da, twitter’da fotoğraflarımızı değiştirdik en fazla. Kendimizce, oturduğumuz yerden tepkimizi verdik. Hepimiz bir nevî internet aktivisti değil miyiz ne de olsa? Aranan kan mesajlarında yaptığımız gibi ya twitter’da retweet ettik mesajları ya da facebook’da duvarımızda paylaştık. Akşam da mışıl mışıl uyuduk üzerimize düşeni yapmış olmanın verdiği büyük gururla. Peki acaba kanı uyanlardan kaçımız, içimizden kaç kişi gerçekten kan vermek için okuduğu mesajdaki cep telefonunu arayıp hastaneye kan vermeye gitti? Ya da geçen günlerde, eski eşi tarafından öldürülen Ayşe Paşalı’yı ne çabuk unuttuk? Eşine karşı koruma isteği boşanmalarının aile birliklerini sona erdirmesi kabul edilerek kendisine koruma verilmesi isteği reddedilen Ayşe Paçalı’yı... Ya da yanlış/kötü işleyen trafik ışıklarından dolayı tramvayın altında kalan çocukları? O kadar çok konu var ki Muhteşem Yüzyıl’dan, tıksırmaktan, 24+’dan ya da ucubelerden daha fazla konuşulması gereken... O kadar çok ki buraya sığmaz...

Eminim hepimiz bugün de mışıl mışıl yatıp uyuyacağız.

İzninizle yatmadan önce sormak istiyorum o zaman: Hepimiz Hrant mıyız gerçekten; yoksa her şey sadece o gün için miydi? Balık hafızalı bir millet olarak daha ne kadar devam edecek bu “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın”cılığımız? Ya o yılan bir gün size de dokunursa...?

Huzurlu uykular...

29 Ocak 2011 Cumartesi

Her kadın ayrı bir dünyadır. Yaşayıp görmek gerekir.

Hatun dediğin...

İlginçtir gerçekten. Bir günü bir gününe uymaz. Bir konuyu sonuna kadar savunabilir; inanıyorsa eğer. Ama değişime de inanır. Değişmeyen tek şeyin değişimin kendisi olduğuna... Savunduklarının arkasındadır sonuna kadar. Oysa kimi zaman, gerçekten dinlediğinde “ötekiler”i, “ötekileştirdikleri”ni, inanırsa onlara, yeni bir fikri benimsemekten korkmaz, çekinmez. Açık görüşlüdür. Herkesi dinleyip anlamaya çalışır. Bu yüzdendir en olmayacak yerlerde en kolay muhabbetlere girebilmesi; bankamatik kuyruğunda, markette kasa sırasında başka bir kadınla anında samimi olabilmesi.


İçtendir. Abartı olsa da yapmacıklık yoktur hareketlerinde. Duygularına yenik düştüğü görülmüştür kimi zaman. Serserilere bayılır, onlara aşık olur. Onlar için ağlarken omuzlarına baş koydukları yakın erkek arkadaşlarının kendisini sevdiğini anlamaz. Kondurmaz. Çalışkandır. Gözünü bir yere dikti mi önünde engel tanımaz. Dosttur. Ağzı sıkıdır. Kendinizi en kötü hissettiğiniz zamanlarda yanınızdadır.

Kabiliyetlidir. Dakikada yüzlerce kelime söyleyebildiği, onlarca sms atabildiği görülmüştür. Aynı anda birden fazla işi yapabilir. Kavgacıdır. Hır çıkarmaktan korkmaz. Harbidir. Dobradır. Sevgisi çok yücedir, nefreti derin. “En”ler onun içindir; bilir. Kendi ayakları üstündedir. Kendi arkasını kendi kollar. Yeri geldiğinde erkek gibidir. Arkadaştır, eştir, annedir... Türlü rolleri vardır. Hepsini iyi yapmak için didinir. Kadının da erkeğin yanında yer alması gerektiğini bilir. Bunun neden tartışıldığını bile anlamaz. Doğurgandır. Dünyanın en büyük mucizesi onun içinde büyür.

Her kadın ayrı bir dünyadır. Yaşayıp görmek gerekir.

27 Ocak 2011 Perşembe

Ülkemde ölmek kolay...



Ne de olsa eğlenmeye gittiğiniz bir düğünde kaza kurşununun size isabet etmesi, bir müteahhidi zengin etmek için sürekli yenilenen, hiçbir zaman ilk seferinde düzgün yapılamayan dünyanın en kötü asfaltlarından birinde, en olmayacak virajlarda arabanızla trafik kazası geçirmeniz, “hatun kısmısı”ndan daha iyi araba kullandığını isbat ettiğinde “daha bir erkek” olduğunu ispat etmiş olacağını zanneden slalomcu bir şoför tarafından trafikte sıkıştırılarak öteki dünyaya göç etmeniz, farklı görüşte olduğunuz sinirli bir genç tarafından ruhsatlı silahıyla vurulmanız, “faili meçhul bir cinayet”e kurban gitmeniz, salıverilen Hizbullahçılardan biri tarafından sadece gözünüzün üzerinde  kaşınız olması sebebiyle domuz bağıyla öldürülüvermeniz, işlemediğiniz bir suçun üzerinize atılması sonucu yıllarca hapislerde çürüyerek öbür dünyaya göç etmeniz, seçim zamanı tapusunu aldığınız dere yatağındaki evinizde sele kapılıp ölmeniz, sabah sağ salim evden çıkıp yine tek parça olarak eve dönmenizden daha büyük bir olasılık gibi ülkemde...