31 Ocak 2011 Pazartesi

"Bana dokunmayan bin yıl yaşasın"cı, balık hafızalı bir milletiz biz...

Hayat zor mu gerçekten yoksa biz mi zorlaştırıyoruz? Adil olmadığı kesin. Ama bazen kimimize rahat batıyor sanki; size de öyle gelmiyor mu?

Bazı insanlar, diğerleriyle karşılaştırıldıklarında terazinin ağır basan kefesinde dünyaya geliyor. Diğer kefedekiler çok daha fazla problemle başa çıkmak zorunda kalabiliyor. Kimisi çok fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geliyor, kimisi çok zengin. Kimi dünya güzeli olarak doğarken bir diğeri çirkin ya da ne bileyim engelli olarak doğabiliyor. Kimisi tacizci bir babanın, kimisi de kızını satan bir annenin çocuğu olabiliyor şans bu ya.

Peki ne yapmak lâzım? Özellikle terazinin ağır basan kefesinde doğmuş olmanın bize verdiği artılardan mümkün olduğu kadar yararlanmak var tabii. O tamam. Ama kendimizi diğer kefedekilerin yerine koyup “Ya onların başına gelenler benim başıma gelseydi?” diye düşünmek gerekmez mi? Onlara yardım etmek, yanlarında olduğumuzu hatırlatmak, destek olmak, empati kurmak...? Bu ülkede en büyük eksiğin empati olduğunun farkında değil miyiz hâlâ?

Memleketimde her şey o kadar çabuk unutuluyor ki; hızına yetişmek mümkün değil hiçbir şeyin. Daha geçen güne kadar Hrant Dink’i, Uğur Mumcu’yu konuşuyorduk. Hepimiz facebook’da, twitter’da fotoğraflarımızı değiştirdik en fazla. Kendimizce, oturduğumuz yerden tepkimizi verdik. Hepimiz bir nevî internet aktivisti değil miyiz ne de olsa? Aranan kan mesajlarında yaptığımız gibi ya twitter’da retweet ettik mesajları ya da facebook’da duvarımızda paylaştık. Akşam da mışıl mışıl uyuduk üzerimize düşeni yapmış olmanın verdiği büyük gururla. Peki acaba kanı uyanlardan kaçımız, içimizden kaç kişi gerçekten kan vermek için okuduğu mesajdaki cep telefonunu arayıp hastaneye kan vermeye gitti? Ya da geçen günlerde, eski eşi tarafından öldürülen Ayşe Paşalı’yı ne çabuk unuttuk? Eşine karşı koruma isteği boşanmalarının aile birliklerini sona erdirmesi kabul edilerek kendisine koruma verilmesi isteği reddedilen Ayşe Paçalı’yı... Ya da yanlış/kötü işleyen trafik ışıklarından dolayı tramvayın altında kalan çocukları? O kadar çok konu var ki Muhteşem Yüzyıl’dan, tıksırmaktan, 24+’dan ya da ucubelerden daha fazla konuşulması gereken... O kadar çok ki buraya sığmaz...

Eminim hepimiz bugün de mışıl mışıl yatıp uyuyacağız.

İzninizle yatmadan önce sormak istiyorum o zaman: Hepimiz Hrant mıyız gerçekten; yoksa her şey sadece o gün için miydi? Balık hafızalı bir millet olarak daha ne kadar devam edecek bu “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın”cılığımız? Ya o yılan bir gün size de dokunursa...?

Huzurlu uykular...

2 yorum:

  1. çok güzel bir konuya değinmişsin daha bugün blogumda bizi nasıl unutkanlaştırdıklarını yazdım şimdi. başbakan diyor ya kadınlara kimse zulmetmiyor. günde 3 kadın şiddet görererk ölüyor eceli ile değil kim görecek...

    YanıtlaSil
  2. Bloga erişmekle ilgili günlerdir problem yaşadığım için ancak yanıt yazabiliyorum; kusura bakma ltf. Öncelikle çok tşkler yorum bıraktığın için. Bu konulara değinmeye elimden geldiğince devam edeceğim. Zira bu kadar çabuk değişen gündemde bunları asla unutturmamak gerektiğini düşünüyorum.

    YanıtlaSil