Bugün Hrant Dink’in ölüm yıldönümü... Nice benzer ölüm yıldönümleri gibi. Ama nedense hep birer yıl arayla daha bir hatırlar oluyoruz olayları, kazaları, ölümleri... Çok çabuk değişiyor memleketimin gündemi. Çabuk unutan bir milletiz biz ne yazık ki.
Her şeyi unutuyoruz. Şimdiye kadar neler neler unutulmadı ki? Neler neler görmezden gelinmedi ki memleketimde? Bazen, burada yaşamanın bile çok büyük bir şans eseri olduğunu düşünüyorum. Ölmek daha kolay gibi çünkü ne yazık ki ülkemde. İnsana verilen değer sıfır. Haberlerde bakıyorum, oğlunu şehit vermiş kör bir dede. Göz ameliyatı olamıyor, çünkü devletin ona bağladığı 300 küsur liralık maaşla bu mümkün değil. Ona oniki yaşındaki torunu bakıyor. RTE’nin başka ülkelerde parası olmadığına, GS stadı için kopardığı yaygaraya dair söylediği “1 Allah’ın kuruşu” yeni döviz cinsimizi kullanarak yapılabilecek bir sürü espri geliyor aklıma... Hatta bunlardan birini de yazıyorum twitter’a; büyük bir hevesle. “1 Allah kuruşu / TL paritesi kaçtan kapattı bugün; bilen var mı?” diye... Sonra bakıyorum ki ortalık bu espriden geçilmiyormuş meğer! Ben de zannediyorum ki harika bir espri buldum! Utana sıkıla, sanki milletin tweet’ini çalmış gibi siliyorum. Sonra aklıma geliyor, insanların en güzel yaptığı şeyin oturduğu yerden bu konulara dair sadece espriler üretmek olduğunu... Eylemsel anlamda hiçbir şey yapmayan bir millet olduğumuzu... Daha da üzülüyorum...
Bu memleket kanun çıkarmada çok başarısız, artık bu kabul edilmeli. Adalete acilen reformlar getirilmeli. Bugün gazetede okuduğum gibi, yüzkırk kez değiştirilen kanunlar yapılmamalı artık. Domuz bağıyla adam öldürdükleri kesin olan katilleri salıveren, sonra haklarında tekrar tutuklama kararı çıkarıp salıverdiklerinin peşinden koşup yakalamaya çalışan bir milletin evladı olmak istemiyorum ben. Sırf başbakan stadda yuhalandı diye, o stada giriş yapan binlerce kişiden “yuhalayanları” tesbit etmek için video kayıtlarını oturup tek tek inceleyecek bir işgücü var mı bu milletin?
Bundan da önemlisi... Susurluk’u unutmuş bir milletiz biz... Doğuda şimdiye kadar binlerce şehit vermiş, trafikte her gün şehit vermeye devam eden bir millet. Her yeni kaza ile sürücülerin dikkatsizliğinden dem vuran, geçitlerin, kavşakların, asfaltın, trafik ışıklarının yanlışlarını, biri ölene kadar görmezden gelen bir milletiz...
“Beni öldürecekler,” diye haykıran gazetecilerimizi ya da eski kocasının kendisini rahatsız ettiğini, eskiden de dövdüğünü söyleyip koruma isteyen, şikayetçi olan bir kadını kocasına karşı koruyamayan bir milletiz biz. Göz göre göre ölüme terk eden bir millet... Cumartesi annelerimiz var bizim... Hâlâ çocuğunun cesedini bulamamış insanlar.... Onyıllardır adalet isteyen, ülkemizde adalet olduğu umuduyla hâlâ o adaleti arayan insanlarımız var görmemeyi, duymamayı yeğlediğimiz.
Tam onüç aydır sahibi olduğum tek bir kiralık yerim için adalet arıyorum bu memleketin adliye koridorlarında... Daha da çok uzun süre o koridorlarda zaman kesireceğim belli. Bugün aklıma geldi birden tüm bu “Hrant” tartışmalarının arasında. Ben sadece maddi bir adalet arıyorum ve bu adalete ulaşamayabilirim de. Peki ya güzel Türkçem’e katiller tarafından kazandırılmış “Faili meçhul cinayet”lere ne demeli? Allah korusun, Uğur Mumcu’nun, Abdi İpekçi’nin kızı olsam neler hissederdim diye düşündüm.İçim öyle bir cızladı ki; babasını zaten kaybetmiş biri olarak... Bunu tarif etmek mümkün değil. Yakalanamayan, yakalandığında da salıverilen katiller...
Adaletin kestiği parmak acımıyor, adeta kanıyor ülkemde...