9 Ocak 2011 Pazar

Huzurlu Pazarlar...

İnsanın yetişmesi gereken bir ünvanı olması ne kötü...



Hayattan beklentiler hep bir sonraki adımın başarılmasındaki anlık sevinçlerin elde edilmesine endeksli gibi davranıyoruz nedense. Oysa sabun köpüğü gibi sevinçlerimiz. Nasıl hiçbir acı ilk andaki kadar üzmüyorsa, sevinçlerimiz de zaman için de azalıp unutuluyor. Yerlerini yenilerine bırakıyor daha önce çok mutlu olmamızı sağlayan hedefler. Önce üniversiteye girmeyi hedefliyoruz, sonra okulu bitirip iş hayatına atılmayı... Araba almayı, ev almayı... Evlenmeyi... Daha büyük bir ev almayı... Çocuğu iyi bir okula vermeyi... Çocuğun okuldan mezun olmasını, evlenmesini, onun çocukları olmasını...

İşyerindeki hedefler de aynısının laciverti gibi. Önce işe girmeyi hedefliyoruz. Sonra işyerinde yükselmeyi. Önce bir şef olmak önemliyken, sonrasında gözümüzü müdürlüğe dikiyoruz. Aldığımız maaş birse iki olsun, şirket arabamız üçüncü kalite bir markaysa zamanla ikinci kalite olsun istiyoruz. İsteklerin sonu gelmek, bizse doymak bilmiyoruz.

Küçük balıkçı kasabasından işini büyütüp milyonlarca dolara sahip olduktan sonra bile en mutlu anları küçük kasabasında kendi halinde balık tutmak olan bir adamın kısırdöngüsü bizimkisi. Maddi değerlerin hiçbiri, huzur olmadan bir anlam ifade etmiyor. Oysa tek başına huzur her şeye bedel...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder