11 Ocak 2011 Salı

Lafla Yürüyen "Eşitlik" Gemisi...

İnsanlar nasıl doğuştan elde ettikleri şeylerle gurur duyuyor, bunlarla övünüyor... Doğrusu anlayamıyor, anlamlandıramıyorum. Mesela güzelliğiyle, doğuştan zengin bir aileye sahip olmasıyla, bayrağıyla, ülkesiyle... Nasıl oluyor da doğuştan kendisine bir şans eseri olarak verilmiş özelliklerle böbürlenip, kendisiyle aynı şartlarda doğmamış kişileri daha alt sınıfta insanlarmış gibi görme hakkını kendilerinde buluyorlar, akıl sır erdiremiyorum. Nasıl akıllarına gelmiyor: “Ya ben Yunanistan’da doğsaydım?” “Ya fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelseydim?” “Ya doğuştan gözlerim kör olsaydı ya da yüzümde kocaman bir çıbanla doğsaydım?” demek... Kim karar vermiş dünya üstünde rengi beyaz olanların daha üstün ırk olduğuna da, bu dar görüşlü insanlar bir saniyeliğine ya kendi derilerinin rengi siyah olarak dünyaya gelselerdi ne yaparlardı diye düşünemiyorlar...?? Nasıl? Nasıl? Düşünüyorum, düşünüyorum, işin içinden çıkamıyorum.

En önemlisi, dünya üzerindeki iki cinsten biri, nasıl oluyor da diğerine üstün oluyor? Bu şekilde davranmayı kendine hak görüyor? Kadınlara seçim hakkı verilmesi olayı nedir? Bunu güzel bir olay olarak algılamak yerine nasıl oluyor da akıllara gelmiyor kadınların zaten en baştan erkekler gibi oy kullanma hakkı olmalıydı demek... Bu bir lütuf değil ki demek... Kadınlara şiddet uygulamak nedir...? Aile içi şiddete, cinsel istismara, tecavüze daha ne kadar gözlerimizi kapatacağız? Kimse yapılanlara dur demeyecek mi? Kadının kocası tarafından ölesiye dövülmesi nasıl aile içi anlaşmazlık olarak nitelendirilebilir ve YÜCE ADALETİMİZin bu konuda yapabileceği hiçbir şey yoktur? Daha geçen güne kadar hayat kadınlarına tecavüz etmenin hafifletici sebepleri olduğunu tartışan bir milletiz biz. Kız çocuklarımıza öyle “güzel” öğretmişiz ki ikinci derece insan olmayı, hâlâ erkekleri kendinden üstün gören, yediği dayağı hak ettiğini düşünen, tecavüz edilince kendini suçlu bulan yaratıklara dönüşmüş kadınlarımız adeta. Bu nedenle belki de, metrobüse kocasıyla birlikte binen bir köylü kadın, kendine yer verildiğinde oraya oturmayıp kocasını oturtunca, gördüğümüze şaşırmamak gerek.


Bu yazıyı yazmamın bir nedeni var aslında. Bugün Radikal’da okuduğum bir haber. 22 yaşındaki tıp öğrencisi Çağla’nın, aşkına karşılık vermediği Hüseyin isimli bir aklıbozuk tarafından, 47 yerinden bıçaklanarak öldürülmesiyle ilgili... Katil, bununla yetinmeyip Çağla’nın yanında bulunan kız arkadaşını da yaralamış cinayete engel olmaya çalıştığı için. Ama gencecik Çağla ölürken, yakalanan katile, ülkemin yüce adaleti tarafından verilen ömür boyu hapis cezası “geleceği üzerinde olası etkileri” ve sabıkasızlığından dolayı bozularak, 25 yıla indirilmiş. Yaraladığı kızla ilgili verilen ceza da kızın, “basit müdahaleyle tedavi olabilecek şekilde yaralandığı yorumuyla” öldürme teşebbüsünden, yaralamaya çevrilmiş. Burada adaletin hangi adaletsizliğini savunayım bilemiyorum. Katilin geleceği üzerinde olası etkilerini düşünen yüce yargıçlarımız, nasıl oluyor da, yaşama hakkı elinden alınan, artık bir geleceği bile olmayan Çağla’nın öldürülmesine dair bu şekilde bir hafifletici sebep bulabiliyorlar? Basit müdahaleyle tedavi olabilecek yara ne demektir Allahaşkınıza? Böyle bir “yorum hakkı” nasıl kullanabilir adaletin sözcüsü yargıçlarımız... İlla öldürülmesi mi gerek bu cinayeti engellemeye çalışan insanın? Hoş, öldürülenlerin ailelerinin bile huzur bulamadığı kararlar alınan bir ülkede, “basit bir yaralama”yı burada tartışmak bile mânâsız olsa gerek.

21. yüzyılda bile hâlâ iş görüşmelerinde kaç yaşında olduğu, evli olup olmadığı, evliyse çocuk doğurmayı düşünüp düşünmediğini sormayı kendine hak gören şirketlerle iş görüşmesi yapan, güzelliklerine, özgeçmişlerine koydukları fotoğraflarına göre iş görüşmelerine çağrılan ikinci sınıf kadın vatandaşların yaşadığı bir ülkeyiz ne de olsa... Bize ne yapılsa mübâhtır, değil mi? ... !

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder