Duygularımı ifade etmek o kadar zor geliyor ki... Coşku, mutluluk, heyecan, vuslat, kalp çarpıntısı, AŞK...
Tüm bu kelimeleri ve daha pek çoğunu kullanabilirim dün gece Olimpiyat Stadı'ndaki hislerimi tanımlamak için. Ama sanırım en doğru kelime aşk olur... Çünkü o aşk... Evet, Bono'dan bahsediyorum. Dünya liderlerinin bile çok azında bulunduğuna inandığım karizması ve sahnede devleşen tüm çekiciliğiyle dün gece karşımda olan o muhteşem insandan...
Saat tam 22:00 sıralarında hareketlenme olduğunda, biz staddaki yerlerimizi alalı birkaç saati çoktan geçmişti ve onların, daha doğrusu onun geldiğini hissettim. Tıpkı belgesel filmlerindeki gibiydi sahneye yürüyüşleri. Bu anı bunca yıldır bekleyen ben, resmen olduğum yerde kalakaldım. Sonra gözlerimden yaşlar akmaya başladı birden. Artık Türkiye'de konser vermeyeceklerine gerçekten inanmış ve bunu kabullenmiş, muhteşem performanslarına tanık olabilmek için tek çarenin konser verdikleri bir memlekete gidip onları orada seyretmeyi kafasına koymuş olan ben, U2'yu, dünyanın en güzel şehirlerinden birinde, şehr-i İstanbul'da dinleyebiliyordum.
Stadda birdenbire çığlık ve ve alkış tufanı kopmuştu ve herkes o anın tadını çıkartmak istiyor gibiydi. Sahneye ulaştıklarında artık Bono, ilahi bir varlığa bürünmüştü. İnsan onu gözünde farklı yerlere koyduğundan mıdır, gerçekten bunların tümüne fazlasıyla layık olduğundan mıdır nedir, sizi müthiş derecede etkisi altına alabilen bir gücü olduğunu bilmelisiniz. Bu etkiyi, sahneye girdikleri andan itibaren algılıyor ve bu elektriği de, binlerce başka insanın varlığına ve sizi görmemesine rağmen hissedebiliyorsunuz. Her hareketini yakalamak, sözlerinin hepsine eşlik etmek, koşa koşa gidip ona sarılmak ve onu hiç bırakmamak istiyorsunuz. Bir yanınız büyülenmiş bir şekilde sadece onun yanında olmak isteyip bununla yetinebileceğini düşünürken, diğer yanınız da azla yetinemeyeceğinizi görüp o kadar seyirci arasından elini tutup sahneye çıkardığı, uzanıp kucağında şarkı söylediği hatunun yerine geçmek, onu sahneden aşağı atıp "O benim, çek ellerini Bono'mun üstünden seni adi şıllık!" diye bağırmak istiyor. İnsanın içinde olan fakat varlığından bile habersiz olduğu duygularını, güdülerini, çekip çıkartabilecek biri o. Ya da belki ben onun için bunları hissettiğimden bana böyle geliyor; kim bilir?
Şarkılarına eşlik etmek... Kayıtlarından dinlediğimiz
ezberimizdeki şarkılarını onunla birlikte, canlı olarak birbiri ardına söylemek... "Muhteşem" bir duyguydu. Hiç bitmesini istemediğiniz anlardan... "Rüya gibi"... Hiç uyanmak istemediğiniz... Aylarca beklediğimiz gün gelip çattığında duyulan heyecan, onunla şarkı söyleyip onu hissetmek ve gecenin ardından hala kendine gelemeden, sürekli onu düşünerek geçirilen bir gün daha...
Kimse kusura bakmasın ama, bugün yaptığım işten hayır gelmediğini ben de biliyorum. Amirlerime buradan (her ne kadar bu bloğu benim yazdığımı bilmeseler de) özürlerimi iletiyor, kendimi U2'nun peşine takılıp diğer ülkelerdeki konserlerine gitmemek ve onlarla ülke ülke dolaşmamak için zor tutuyorum...
Seni seviyorum Bono...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder