14 Eylül 2010 Salı

Kadın Dediğin…

Kadın dediğin sadece kadın olsa... Erkekliğe soyunmasa... Soyunmak zorunda kalmasa, bu durumda bırakılmasa... Kendi parasını kazanmak zorunda olmadan yaşayıp gitse... Gencecikken, üniversiteye bile gitmeden hemen evleniverse... Baş göz edilse... Okuyup “adam” olmadan, gözü açılmadan...

Ailesinin (özellikle annesinin) her duasında yer verdiği gibi, ailenin kızının mürüvveti bir an önce gerçekleşse... Kadının, bir genç kızın hayatındaki en büyük dönüm noktası onun üniversiteyi bitirip elinin ekmek tutmaya başladığı zaman değil de, evlendiği zaman olsa... Olmuşken tam olsa, mümkünse başını da örtüverse... Cesur olmasa, ailesine “Okuycam” diye diklenmese, tutturmasa da ailenin dirlik ve düzenini bozmasa.

Kadın dediğin....

Kadın dediğin, genç kız dediğin babasının sözünden çıkmasa... Birkaç kuruşa ya da bir karış toprağa feda edilip de istemediği biriyle evlendiriliverse... Ses çıkarmasa, söz dinlese... Riayet etse... Etse de, töre cinayetine kurban gitmese... Kitap okumasa... Okuyup ufkunu genişletmese de kendini saran, kendi gibi insanların oluşturduğu küçücük çemberin dışına çıkmayı aklına bile getirmese... Tek bildiği, becerebildiği, anasından öğrendiği yemek pişirmek ya da dikiş dikmek olsa... Erkeklerin güçlü kadınlardan hoşlanmadığını o küçük kafasına soksa; zayıfı oynasa... Her işin altından kalkmaya çalışıp kendi ayakları üzerinde duramasa... Durmaya çalışmasa...

Kadın dediğin...

Kadın dediğin erkeğinden daha az kazansa... Mümkünse hiç para kazanmasa, erkeğine hep bağımlı kalsa. Ekonomik özgürlüğü olmadığı için “kadın-erkek eşitliği” nedir bilmese... Ağzından bal damlasa, o bal da “Ben bilmem beyim bilir” olsa... Erkeğine her türlü itaat etse, o ne derse yapsa... O sövse de, dövse de “Kocamdır; ister söver, ister döver” dese... Yediği dayaklardan bıkıp usansa, kocası onu aldatsa, hatta üzerine kuma getirse bile çekip gidemese... “Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin” felsefesini baştan kabul etse... Dünya herkes için güllük gülistanlık olsa... Boşu boşuna hayatı kendine zindan etmese...

Kadının tek bildiği çocuk bakmak olsa... Ev işi yapsa... Kocası paraları başka hatun kişilerle paylaşırken, o para biriktirse... Erkeğinin başkalarıyla kırdığı cevizler elinin kiri olsa, ama o kocasından başka erkek bilmese... Eline başka erkeğin eli bile değmese... Kocası onunla evlenmeden “erkek” olsa, “milli” olsa ve bununla övünse... Kadın ise gezilecek değil, evlenilecek kadın olma mertebesini haketmek için beklese... Beklese... Hep bekleyen, sabreden taraf olsa... Ağabeyinin erkekliğe geçişi düğünlü dernekli kutlanan küçük kız, genç kızlığa geçtiğinde bunu saklamak zorunda olsa... Genç kız olduğu için utansa...

Kadın dediğin...

Kadın dediğin kadınlığını bilse... Kocasının her şeyi bildiğini, kendisinin hiçbir şey bilmediğini en baştan kabul etse. Ezik olmayı, ikinci sınıf vatandaş olmayı olağan karşılasa... Kendi siyasi görüşü olmasa, hatta “siyasi görüş” nedir bilmese... Kocasının söylediği partiye oy atsa...

Kadın dediğin, kendi çağdaşlığının, eğitim/bilgi düzeyinin çocuklarını yetiştirirken ne kadar önemli olduğunu bilmese... Her nesil, cahil annelerin yetiştirdiği çocuklarla, onların çocuklarıyla sürüp gitse... Kimse, hiç kimse kadının eğitiminin ne kadar önemli olduğunu, bir ulusu uygarlık seviyesine taşıyacak yeni nesillerin büyütülmesinde ne kadar önemli bir rol oynadığını farketmese...

Kadın dediğin çalışmasa... Ekonomik özgürlüğü olmasa...

Dünyamız çok karanlık bir yer olurmuş gibi geldi bana... Siz ne dersiniz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder