Özellikle iş hayatınızın başındaysanız muhtemelen hemen hemen bütün iş pozisyonları size uygun gibi gözükebilir. Kendinize en uygun olanı bulabilmek için birçok görüşmeye gider, eleme ve tercih yaparsınız. Tıpkı gerçekten sevip birlikte olabileceğimiz kişiyi ararken görüştüğümüz sevgili adayları gibi.
İş başvurusunda bulunduğumuz pozisyon için yaptığımız görüşmelere, özellikle tecrübesiz ve parasız olduğumuz zamanlarda balıklama atlayabilecek durumdayızdır. Sevgilisiz, daha doğrusu sevgisiz, aşka aç olduğumuz dönemlerde de bu böyledir. Yaptığımız iş görüşmelerinde bize anlatılan toz pembe, mükemmel ofis ortamı ve çalışma paketine gözümüz kapalı atlar, durumumuz gözümüzde büyüttüğümüz kadar parlak olmasa da ne kadar iyi bir başlangıç yaptığımıza hem kendimizi, hem de etrafımızdakileri inandırmayı beceririz. Yeni sevgili edinmek de böyledir. Onun ne kadar da “aradığınız adam” olduğuna kendiniz dahil herkesi inandırmak, herkesin onayını almak istersiniz. Zaten yeni sevgili bunun için size son derece destek olur. İlk başlarda size öyle iyi davranır, öyle harika bir insan tablosu çizer ki, dünyanın en iyi sevgilisini bulduğunuzu zanneder, onsuz yapamayacağınızı düşünürsünüz; ta ki cicim ayları denilen gözünüzün kör olduğu dönem geçene kadar.
Durum aslında işyerlerinde de aynıdır. İşe başladığınız ilk birkaç ay sizin için genelde her şey iyi gider. Zira henüz ofistekileri tanımıyor, hatta yapacağınız işin bile tam olarak ne olduğunu bilmiyorsunuzdur. Zamanla insanları tanır, gerçek yüzlerini görür, aslında işlerin ilk başlarda size resmedilen gibi olmadığını, bazı yerlerin eksik, bazılarının yanlış, bazılarınınsa tamamen farklı olduğunu farketmeye başlarsınız. Kendinizi kandırılmış hissetmek artık size pek de uzak değildir. Aynı sevgilinizle yaşadıklarınız gibi...
Cicim ayları süresince size olmadığı bir insan gibi davranan, belki de bambaşka bir profil çizmiş olan sevgili, birlikte geçirilen sürenin artmasıyla maskesini ister istemez düşürecek, gerçek olanı görmenizi kaçınılmaz hale getirecektir. İşyerinde başınıza gelen de budur aslında. Bir şeyi elde etmeden önce içinde bulunulan konum, o işe, sevgiliye ihtiyaç duyduğumuz, daha gözü kapalı olduğumuz dönemler sonradan değişir ister istemez. Ufak pürüzler eskisi gibi görmezden gelinmez, artık gözümüze daha da batar olur.
Problemlerin artması başka iş arayışlarına girmemize, ufak çaplı araştırmalar yapmamıza sebep olur. İlişkilerde de böyledir. Mutlu olmayan insanın gözü kaymaya başlar dışarı. İş fırsatlarını arıyor olduğu zamanlardaki gibidir gözler; fıldır fıldır. Sahip olmadığımız işlerin daha iyi olduğunu düşündüğümüz gibi, sahip olmadığımız adamların da daha iyi olabileceğini düşünmeye başlarız. Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür gerçekten. İlişkimiz uzun süreli bir ilişkiye dönüşür, rutine girerse, gözümüz bekarlığa kaçmaya başlar. Çalışmaktansa evde daha fazla zaman geçirmek istemek gibi. Bazen uzun süre bir şirkette çalışıp ayrılamamak gibidir uzun soluklu sevgililer. Sevgili gibidir işyerleri; alışkanlık yapar. Kolay kolay ayrılamaz olursunuz bir müddet sonra. Bir sevgiliden ayrılıp hiç tanımadığınız nice sevgili adayına doğru kendinizi savurmak, bilinmezliğe gitmektir çoğu insan için; zor gelir. Herkesde bir “kendini en baştan başkasına anlatma, her şeye sıfırdan başlama” sıkıntısı baş gösterir. Kabus gibi çöker oturur üzerimize bunun sadece düşüncesi bile. Eh, ne yaparız o zaman? Elimizdekini tutar, bırakmayız. Yetiniriz.
Sevgiliden ayrılmak, istifa etmek gibidir. Yeni iş ya da yeni eş aramak. Aynıdır... Birlikte olmak da, ayrılmak da...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder